Hollanda’da 6 ay

Hollanda’da 6 ay

Philips Lighting’de çalışmak için geldiğim Hollanda’nın Eindhoven şehrinde 6. ayımı doldururken, ilk ayımı tamamladığımda paylaştığım tespitlerin üzerine geçen zamandaki yeni ilgi çekici maddeler listemi sunuyorum:

  • Yazın gündüzler gerçekten çok uzun. Güneş 5 gibi doğuyor ve Haziran ayında güneşin batması akşam 10’u buluyor. Etrafın tamamen kararmasıyla 11:30–12:00’yi buluyor. Çoğu zaman işten çıktıktan sonra parklarda gezmek için saatlerce vaktiniz olması insana mutluluk veriyor. Tabi kışın durum tersine dönecek.
  • Buranın yazı Türkiye’nin baharı gibi. Nadiren bunaltıcı bir sıcak oluyor. Genelde 18–25 derece aralığında değişiyor. Yazın güneşli gün sayısı da bayağı arttı. Keşke hep böyle olsa dedirten bir yazı var (tabi bu benim beklentim sadece)
  • Hollanda ile Türkiye arasındaki saat farkı yazın Hollanda yaz saati uygulaması gereği +2 saat dilimine geçtiği için 1 saate düşüyor. Kışın ise 2 saat fark var. İlk geldiğimizde Türkiye’den akrabalarımızla görüşmek konusunda 2 saat farka adapte olmak biraz vakit almıştı ki, fark 1 saate düşünce rahatladık. ABD gibi Türkiye ile çok fazla saat farkı olan ülkelerde yaşamanın zorlukları konusunda da küçük bir fikir sahibi olduk.
  • Hollandalılar arkadaşlık ilişkisi kurmak konusunda oldukça mesafeliler. Bunun bahsi farklı kişilerle çokça geçti, şirkette arkadaşlarla da konuştuk. Genelde iş arkadaşlarıyla iş dışı hayatlarını ayrı değerlendiriyorlar. Hollandalıların arkadaş olarak tanımladığı kişiler de çocukluk arkadaşları falan. Bu yabancılara karşı bir tavır da değil. Hollandalılar bile belli bir yaştan sonra şehir değiştirirlerse yeni gittikleri şehirde arkadaş edinmekte zorlanıyorlarmış. Bunun tarihi ve kültürel sebepleriyle ilgili bazı şeyler duydum ancak emin olmadığım için yazmayacağım. Ama burada iş dışı arkadaşlıklarımızın buradaki diğer yabancılarla olacağı muhakkak gibi.
  • Arkadaşlık konusunda pek istekli olamamalarına rağmen Hollandalılar sosyal hayatta sorumluluklarının oldukça bilincinde ve herkese karşı oldukça saygılılar. Kimse özür dilemekten çekinmiyor ve herkes hatasını kabul edip üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyor. Bu konuda yaşadığımız bir tecrübeyi buraya not düşmek isterim: Evimizin penceresinde bazı yapışkan sıvılar gördük ve üst kattaki komşunun çiçeklerinin ilaçlanmasından kaynaklanmış olabileceğini düşünerek komşuya çıktım. Yaşlı bir Hollandalı komşumuz var üst katta. İngilizcesi çok iyi olmadığı için eve getirerek problemi gösterdim. O da kendi evine davet ederek karıncalar için kullandığı zehirin buna sebep olabileceğini gösterdi ve temizleyeceğini söyledi. Hatta “isterseniz sizin pencereleri de temizleyebilirim” dedi. Ben ulaşılması zor olan bazı noktalardan bahsettiğini sanarak yardımını kabul ettim. Kendisi evimize merdiveniyle gelerek camlarımızı bir güzel sildi. Ben biraz da utandım, yardımcı oldum. Ama kendisi hiç erinmedi, ayrıntı bazı noktaları bile temizledi. Üstüne bir de bilgi verdiğimiz için teşekkür etti. “Söylemeseniz daha kötü olabilirdi” falan dedi. Samimi olmadığımız bir komşudan bu kadar saygı ve ilgi görmeye alışık olmadığımız için bu olay bizi bayagı etkiledi.
  • Eşimle yürüme mesafesinden uzak bazı noktaları gezmek için birkaç kez otobüse bindim. Otobüslerin bazıları elektrikli. Bazı bölgelerde kendine özel yollardan gidiyor. Her otobüste ücretsiz WiFi internet ve telefon şarj etmek için bolca usb girişi var. Otobüsler duraklara tam zamanında geliyorlar. Şoförlerin hatırı sayılır bir kısmı kadın ve genelde oldukça muntazam kullanıyorlar. Duraklara neredeyse sıfır yanaşıyorlar. Bebek arabası veya tekerlekli sandalye ile binenlere şoför bizzat inip yardım edebiliyor. Durak mesafeleri oldukça kısa. Dur/kalklar yüzünden bazı mesafelere bisikletle gitmek otobüsten daha hızlı olabiliyor. Bebek arabası binene kadar sofor bekliyor
  • Hala bir araba almadık ve şehirlerarası gezintiler dışında araba almak için motivasyon bulamıyoruz. Buna rağmen güzel bir bisiklet almak çok cazip geliyor. Çünkü bisiklet burada temel ulaşım aracı ve gerçekten hayatı çok kolaylaştırıyor. Türkiyedeyken de bir bisikletim vardı ve az çok donanım ihtimalleri konusunda bilgim olduğunu sanırdım ama buradaki bisikletleri görünce ufkum açıldı. İlginç ilginç fren ve vites sistemleri, değişik aksesuarlar, her ihtiyaca yönelik kasalı, çift kişilik, yatay vs bisikletler… 4–5 bin euro’luk şehir bisikletleri var burada. Ve bisikletlerin üzerinde gerçekten de 7’den 70’e her yaştan insan görmek mümkün.
  • Elektrikli araçlar burada oldukça yaygın. Elektrikli araç sayısı bakımından Hollanda şu anda dünyanın 4. ülkesi. Nüfusuna oranlarsak muhtemelen 1. veya 2. oluyor. Burada yaşayan birinin bu durumu anlamak için istatistiklere bakması da gerekmiyor. Zira neredeyse her otoparkta, sokak aralarında bile elektrikli araçlar için şarj imkanları mevcut. Popüler olduğu için bolca Tesla görmek dikkatimi çekse de, başka markaların daha önce görmediğim elektrikli modellerine de sıkça rastlamak mümkün.
  • Burada mavi plakalı Mercedes taksiler çok yaygın. Amsterdam’da da Tesla taksiler dikkatimi çekmişti. Yani İstanbul’daki Fiat Albea’ların aksine burada taksiler genelde geniş ve lüks araçlardan oluşuyor. Kadın taksi şoförleri ve takım elbiseli taksi şoförleri de dikkatimi çekti.
  • Buraya Highly Skilled Migrant statüsünde gelenlerin sahip olduğu bir hak olarak ehliyetlerinizi herhangi bir sınava girmeden Hollanda ehliyetiyle değiştirebiliyorsunuz. Biz de eşimle ehliyetlerimizi Hollanda ehliyetiyle yeniledik(Türkiye ehliyetiniz 6 aydan sonra geçersiz oluyor). Bu gerçekten önemli bir hak, zira burada ehliyet kurs ve sınavları hem masraflı, hem ciddi tutulan birşey. Sınavın muhtemelen İngilizce olmayacağı da hesaba katılınca, bu kadar kolayca ehliyet sahibi olmak çok değerli oluyor.
  • Hollanda’da dünyanın neredeyse her mutfağından restoran bulmak mümkün. Ve bunlara hep o kültürün insanları değil, Hollandalılar da ilgi gösteriyorlar. Hollandalıları Türk, Yunan, İtalyan veya Fas restoranında bolca görüyorsunuz(Tabi bunda bir “Hollanda mutfağı”ndan söz edemiyor olmamız da etkili olabilir). Örneğin ben burada ilk ve tek dönerimi şirketteki Hollandalı arkadaşın teklifiyle yedim. Tabi bir Türk fastfoodçusunda. Buradaki dönerler de bizdekinden oldukça farklı bu arada. Etten çok sıkıştırılmış kıymaya benziyor. Ama porsiyonlar oldukça büyük ve fiyatlar oldukça düşük. 3 Euro’ya alacağınız bir dürüm döneri bitirmekte zorlanabilirsiniz. Ama lezzet olarak pek arayacağımız tarzda değil. Hollandalılar değişik yemek kültür ve anlayışlarına da oldukça saygılılar. Vejeteryan olmak veya helal et hassasiyetinizin olması onlar için gayet makul bir şey ve bu duruma göre restoran seçmekten de hiç rahatsızlık duymuyorlar.
  • İngilizce konusunda kendimde ancak 4–5. aylarda gelişme hissetmeye başladım. Bunda genelde ekibimdeki Türk arkadaşla takılmam ve hep Türkçe konuşmamız çok etkili oldu. Tabi iş dışında da hiç yabancı arkadaşımızın olmaması da bunda büyük pay sahibi. Ekibimize sonradan katılan ve kültürel olarak bir çok ortak noktalamız olan Gürcü bir arkadaşın katkısıyla daha çok İngilizce konuşmak durumunda kalınca ciddi bir gelişme oldu.

Yemek ve dil konuları kendine özel birer yazıyı hak ediyor. O yüzden o konularda bazı izlenimlerimi şimdilik erteliyorum.

Me on Mastodon: https://synaps.space/@murat