Kayıp Giden Mezarlık Kültürümüz
Dün, boş günümü değerlendirip, uzun zamandır yapmayı planladığım bir şey yaptım ve kadîm bir dostumla Eyüp Mezarlığı’nı ziyarete gittim. Uzunca bir süredir eski mezarlarımız ve mezartaşlarımız ilgimi çekmiş ve beni bu alanda bir şeyler araştırmaya sevketmişti. Eski mezartaşlarımızdaki o ince, hassas, sanatkâr ruh, toplumsal olarak ölüme o sıcak bakış, en güzel, en kaliteli şekilde yaşanmaya çalışılan bir hayatın, yine en güzel şekilde bir noktası olan o müthiş mezar kültürü, öğrendikçe beni derinden etkilemiş ve bu büyük kültürel olgunluktan şimdiki yozluğa gelişimizi farketmek de bir o kadar yaralamıştı. Ben, mezarlık kültürümüzle ilgili şeyler okurken, kaybetmeye yüztuttuğumuz şeyleri öğrenmenin hüznü içerisindeyken, aslında vahim durumun, hani “ağlanılası” durumun farkında olmadığımı ise ancak Eyüp ziyaretimde farkedebildim.
Amacımız, yaşadığı devre imzasını atmış bazı güzide şahsiyetlerimizin mezarlıklarını bulmak, bulabildiğimiz orjinal mezartaşlarını fotoğraflamak ve üzerindeki yazı ve işlemelerden altında yatan cevherlerle ilgili bilgiler edinmeye çalışmaktı. Yaklaşık 4-5 saatlik gezimizde bu isteklerimizin malesef neredeyse hiçbirine ulaşamadık. Ancak planımızda olmayan müthiş bir şok bizi ürpertmişti. Eyüp’e ilk defa gitmiyorduk elbet ama, belki bu sefer sadece mezarlıklara dikkat kesilmemiz, belki de mezarlıklar konusunda edindiğimiz bilgilerin etkisiyle, daha girişte karşılaştığımız manzaralar bizi hayretler içerisinde bırakmıştı.
Daha Eyüp mezarlığına girmeden, küçük, parça parça mezarlıklarda sökülüp yerleri değiştirilmiş, birbirine karıştırılmış, parçalanmış, toprak altında kalmış onca mezartaşı gördüğümüzde, bu kadarını beklediğimizden olsa gerek sadece hayıflanmakla kalmıştık. Ancak Eyüp Sultan Camii’nin hemen yakınındaki bir mezarlıkta karşılaştığımız görüntü gerçekten içler acısıydı. Mezarlığın kenar tarafında kalan büyük bir bölümünde parçalanmış, üstüste yığılmış yüzlerce mezartaşı. Belli ki, kol gücüyle yapılabilecek ölçüde bir katliam değil bu. Bir iş makinası orayı talan etmiş. Belki 100 kiloluk koca mermer taşların çoğu parçalanmış, bazıları sağlam ancak sahibinden belki de çok uzaklarda ve hiçbiri ayakta değil. Birçoğuna yaklaştığımızda yarım kalan parçalarında, belki bir çiçek, belki bir şiir parçası işlemeleri tüm güzelliğiyle varlık mücadelesi veriyor gibi. Taşların o darmadağın görüntüsü ne vicdansızca bir katliama maruz kaldıklarını lisan-ı halleriyle çok iyi anlatıyor. Parçalanmış halde üstüste yığılanlar, sanki birer taş değil, temsil ettikleri, belki bir zamanlar çok büyük işler yapmış, insanlığa büyük faydası dokunmuş insanlar gibi. Sanata saygı, cedde saygı, ölüye saygı, vefa borcu, estetik kaygısı, vicdan… Neresinden tutarsan tut, hiçbir insânî bilincin kabul edemeyeceği bir durum, nasıl oluyorsa oluyor ve bu en hassas insanların torunlarından çıkıyor.
Tabii çevrede bir yetkili yok. Bir bekçi, bir görevli… Daha sonra mezarlıkta güvenlik görevlileriyle karşılaştık. Bir sorumlu, bir görevli sorduk ama bize Mezarlıklar Müdürlüğü’ne gidin dediler. Zaten güvenlik görevlilerinin derdi de fotoğraf çekiyor olmamızdı; yasakmış. Çevremizde yüzlerce mezar talan edilmiş ve ediliyor ama biz fotoğraflarını çektiğimiz için uyarılıyoruz.
Söylenecek çok şey var elbet. Bir büyük kültürün, cahil ellerde heba edilmesine şahitlik etmiş onca nesil. Ve biz, daha yeni yeni eren aklımızla kaybedilenleri keşfediyor, kaybedilmiş bir cevherin bilincine varmanın buruk övüncünü yaşıyoruz. Hayatının -hatta ölüm ötesinin- her anında “estetiği” en önemli kriter haline getirmiş, evleri, sokakları, kıyafetleri, eşyaları, dilleri, düşünceleri ve hatta mezarları, her biri ayrı bir estetik numunesi olan bir topluluktan, herşeyi köşeli, estetik yoksunu, yoz, nesepsiz bir kültürsüzlüğe doğru hızlı yuvarlanışın arkasından kendine gelip, düştüğü mesafeyi farketmeye çalışan bir topluluk gibiyiz adeta. Niyetim ümitsizlik aşılamak değil; hiçbir zaman ümitsiz olmamaya da kararlıyım. Ama işimizin çok zor, mesafenin çok büyük olduğu aşikâr. Umarım çocuklarımıza aldığımızdan daha “kişilikli” bir yaşam bırakabiliriz.